16 Nisan 2014 Çarşamba

"Death to Birth"

     Belki de boşlukta devam ediyorlar yollarına. Sadece süzülüyorlar öylece, benden ayrı. Amaçsızlık seziyorum onlarda. En beterinden. Neden yazdığımı, neden hala gitar çaldığımı, ne için içtiğimi bilemiyorum. İyi, güzel, hoş. Sessizliği üzerine battaniye edinmiş, geceme sinen bir kaç toz bulutu havada sarhoş gibi geziniyor, uyurgezer misali. Yolunmuş tırnaklarımın sürttüğü gitar telleri bile sesini çıkaramıyor. Kıvrımları burnuma giren saçlarım, gördüklerimin üzerini karalıyor. Bu an, bizleri yalnızlığımıza sarıp içiyor, daha ne olsun.En başından kabullendiğim bir intihardı belki de, çok ağır ilerleyen ki ben böyle adlandırmadım.
     Death to Birth'ü söylüyorum. Bu kadar yavaş söylemem imkansız. Boğazımdan gelen hırıltı ile birleşen fısıldayışlarım, varlığımı bir kez daha hatırlatıyor. Perdelerde zorla kalkıp hareket eden parmaklarım, dersin 80 yaşındalar. Kolum, araya sıkıştırılmış bir odun parçası. Sertleşmiş parmak uçlarımın perdelerde kayarken çıkarttıkları o sesler anlatılamaz.
     İçim titriyor, uykulu gözlerim, diken diken olmuş tüylerim. Ah! İşte yaklaşıyor. Bu nakaratı bekliyordum. acaba ritime geçecek miyim? Bence yapabilirim. Evet. Ritimdeyim. Boğazım kurumuş olmalı ki bazı kısımları uzatamıyorum. Bu yüzden son bir yutkunmayla devam ediyorum şarkıya.
   
     It's a long, lonely journey from death to... birth.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder