13 Temmuz 2014 Pazar

Bir Delinin Dilinden

Huzuru birkaç adım ileride sanıyordu.
Öyle söylemişti içindeki krallığın baş tacı.
Binlerce perdenin arasından geçti.
Boynuna, kollarına, bacaklarına sarıldılar.
Durmadı.
Kafasız bedenler sürttü bitkin omuzlarına,
Simsiyah vücutlar, sımsıkı yumruklar...
Hızlandıkça boğazı kuruyordu,
Nefret ettiği bu müziği duyduğu halde
Durmadı.
Bir körün rüyasındaydı ki
Bunu anlamasına zaman kalmadan ışığı gördü.
Kollarını ufuk boyunca açmış,
Kocaman ağzından renkler fışkırıyordu.
Durmadı.
İçinden geçip gitmesini izledi, nefes alamadı.
Arkasına bakmak, intihar etmek demekti.
Tanıdık kahkahalar yükseldi.
Huzuru birkaç adım ileride sanıyordu.
Yaptığı tek şey ise korkmaktı.
Dizlerinin üstüne düşerken,
Göğsünün tam ortasından hızla çıkan mızrağı gördü.
Karşıya baktı, yansıması penceredeydi.
Adalet yazıyordu, büyük harfler ile...
Ve ölüyordu.
Şimdi, herkes ne olacağının farkında.
Ağzında tütüyor son bir sigara....
Gökyüzüne bakası gelmiyor,
Bu sokakları, bu yolları, bu sessizliği
Çok iyi tanıyor.

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Yeni Günün Tozlarını Üfleyenler

     Sabahın Körü

     Küçüğüm ile bugün vakit geçirmeyecektim.

     Sabahın en erken vakitlerinde, minik odamın penceresinden kıç kadar balkonuma görülmeye değer bir atlayış gerçekleştirdim. Bu vakitlerde etrafın sessiz olması normal iken kuşların ötmemesini anormal sayıyorum. Varlığı pek bilinmeyen eski bir sokakta inşa edilmiş bir yapının kıç kadar balkonunda kalmıştım, evet. İşte bu balkonda şu an iyisinden bir sigara yaktım ve koyu mavi gökyüzüne kafamı kaldırdım. Yağmur yağacağını haykıran bulutlara selam verdim. Güzel karenin üzerine, eline yanlışlıkla değerli bir roman verilmiş gerizekalı bir çocukmuşçasına, 6'lar ve 9'larımdan çiziyor, elimin altındaki balkon demirlerini bükebilecekmişçesine sıkıyordum. Derdim neydi? Bir sorun mu vardı? Bir şeyler mi yanlış gidiyordu? Söyle bana küçüğüm, neler oluyor? diye mırıldanırken nefes alışverişlerim durdu. Rahatsız olmadım. Kafamın arkaya düşmesine izin verdim. Bir süre öylece bekledim. Şu sik gibi dikilmiş binaların birinden, biri çıkıp bana baksa, polisi falan aramaya kalkardı herhalde. Bu gülünç fikir ile gülümsememe engel olamadan kafamı kaldırdım fakat birden gözüm karardı. Sanırım bayılacaktım. Balkon demirlerini nasıl sıktığım bilinmez, elimi de acıtmayı başarmıştım.
     Marazi, karanlık düşüncelerim beni soyutluyordu bu güzelim gün doğumundan. Gözlerimin önünden, saçma bayramların geçit törenlerinde eğlenebilen kimseler misali düşüncelerim geçiyordu. Yanlış yerde, yanlış durumda, yanlış dansı ediyorsunuz haberiniz yok!
     Üzerinde sayamayacağım kadar çok siyah delik bulunan pencerenin tahtalarını tuttum ve kendimi minik odama bıraktım. Bir insanın başı ne için her gün ağrır? Odamda nedensiz bir kaç tur attım. Kraker falan yedim, ne biliyim bu nabız gibi atan baş ağrısına ne iyi gelir? Kendimi yatağa attım. Tüm gün dik vaziyette kalmış olan sırtımın, acıyla bir "oh" çektiğini hissettiğim an kapandı gözlerim. Işığı sevmem. Dışarıdan gelebilecek her ışığı önleyen şu siyah perdelerim olmasa uyuyamazdım. Onları gözlerim kapalıyken kapatabilme yeteneğimi kullanarak kapattım... Küçüğüm ile bugün vakit geçirmeyecektim.