2 Kasım 2017 Perşembe

Nehirli Kibrit

     ''Valla benim standart. Altı ayda bir mutlaka dert yükleniyor bir yerlerden...'' diye dökülürken kelimeler parmak uçlarından, ben ışığı kapattım. Işığı sevmem. Nedense daha rahat oluyorum karanlıkta yazarken, ama artık yetti. Kaç sene oldu len?
   
     Paragraf başında beş kez boşluk tuşuna basarak hunharca yazıya giriştiğim zamanları anımsayarak, saydım; bir, iki üç, dört, beş... Sanırım şimdi biraz da mutluluğa küfredeceğim. Eh neden olmasın? Bencillik insanlara mahsus değil mi? Fakat sadece bir konuda kızacağım, insan mutluyken robota dönüşüyor gibi, tek hissettiği duygu mutluluk sanki. Her karşıma çıktığında beni eskilere büyük bir hışımla fırlatan ilham perim, nice damlalarla nemlenmiş ahşap müzik aletim, -bu arada şimdi araştırdım sanırım ahşaptan yapılmıyormuş..- eski askeriye dolabına sokuşturduğum bestelerimle dolu kutularım, canımı acıtıyorlar ve bunu seviyorum. Eskiyi hissetmeyi seviyorum.
   
     Kızmak istiyorum birilerine, benden not isteyen tembellere, koşar adımlarla yetişmeye çalışıp genç yaşta beynime kan sıçratan dağcı liderine, plağımın kırılmasına etken olmuş her sebebe, kavgalarımıza sevgilim birde, seni incitmelerime... nasıl kızmak istiyorum ah nasıl!
   
     Artık daha iyi anlıyorum milleti, önceden o pislikten tepelere balıklama atladıklarını görürdüm fakat dikkatli bakmazdım. Her şeyin farkındalar aslında, nasıl düşünemedim arada bir nefes almak için kafalarını 1-2 saniyelik yağmurda ıslattıklarını. Gurur duyuşumun hissiyatı hala beynime kazılı fakat bir yorulan ben değildim. Gökyüzü de yazılar yazdı denize, şarkılar söyledi. İzin de verdi üzerine bulutlar çizmesine. Fakat yine ağladı gök yine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder