12 Ocak 2014 Pazar

"Morning Glory"

      Düşüncelerimi dışa aktarırken, kendimi dışarıdan bakıldığında geviş getiriyormuş gibi hissetmem elimde olan bir durum değil. Bana ciddi bir şey sorduklarında verdiğim cevaplar, kafamda tasarladıklarımdan çok daha farklı oluyorlar. Kafama takılan binlerce sorunun ise bir anda uçup gitmesini de aklım almıyor. Yanına, "Bir şey diyeceğim." diye yaklaşıp sonra da diyeceğini unutan benden kaçışan manyaklar da ayrı konu.

     Kafatasımı dışarı iten korkunç bir ağrı gibi tüm bedenimi kemiren nedensiz acılar; her gün bir benliğimin, bir gün de tüm bedenimin sonunu getirecek. Bir çaresi vardır elbette. Tabi ben ne zaman ayaklanacağım onu bilemiyorum. Yalnızlığımı paylaşmayı hiç istemem. Fakat bazıları vardır ki; susup ortamı sessize boğduklarında bile sana sımsıkı sarılırlar. O an içine öyle bir his dolar ki, anlık bir titreme yaşarsın, soğukta kalmış bir çıplak gibi. Dinlediğim zamanlar da oluyor. "Ne diyor lan bu değişik?" dediğim zamanlar da. Bazen susturmak istemezsin, bırak anlatsın derdi neyse. Ama iş çığırından çıkınca, her kelimesi beynine ve kalbine aynı anda battığında düşünemezsin ki. Karşınızdakinin canına tak edeceğini bilseniz de o an ruhunuzu dinleyemezsiniz. Üzmek istemezdiniz fakat pişman da değilsiniz. Neyse.

     Beni bunları yazmaya asıl iten, nedir bilemiyorum. Sadece yazmak istiyorum. Hislerimi, düşündüklerimi dile getirip konuşabilseydim zaten bu yolu seçmezdim. Beynimin bir tarafını mantıklı yazmaya zorlarken diğer tarafının kendi halinde morning glory'i söylemesi de garip.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder